Üniversite yıllarında kurduğumuz bir okuma grubu, 1991-2006 yılları arasında çalışmış olan bir tiyatro topluluğu, eski bir TRT dizisi olan Karanlıkta Koşanlar ve TRT’nin yeni online platformu TRT İzle’yi bir araya getiren bir anım var. Anlatmak isterim.
Kahveli Kumpanya
Bilkent Edebiyat Topluluğu’nda aradığımız okuma-tartışma ortamını bir türlü yakalayamayınca Nureddin ve Beyza ile birlikte Bilkent Üniversitesi’ndeki arkadaşlarımızı da dâhil ederek bir okuma grubu kurmuştuk. Çeşitli okuma ve tartışma gruplarını tecrübe etmiş olduğumuz için, aynı hataları tekrar etmemek adına bazı kurallar da belirlemiştik. Toplanmalarımız sekiz dokuz kişiyi geçmezdi, hatta bazen üç kişiye kadar düşerdik. Okuyup tartışacağımız metni, hiç kimsenin okumama bahanesi olamayacak kadar kısa seçerdik. Öyle koca bir kitap değil, bir öykü ya da bir köşe yazısı uzunluğunda metinler… ve okumadan gelmek kesinlikle yasaktı. Yine de ne olur ne olmaz, toplantımızın başında bir 15 dakika okuma süresi ayırırdık. Sırayla herkese beş dakika süre verirdik, ne bir dakika eksik ne bir dakika fazla. “Ben dinlemeye geldim, söyleyecek bir şeyim yok” demek olmazdı. Hepimiz birbirimize bir şeyler katabilmek için ordaydık, birinin susup diğerlerinden faydalanması haksızlık olurdu. Önümüzde kâğıdımız kalemimiz olurdu, beş dakikamızı kullanmadan önce iyice not alır, konuşmamızı planlardık. Bir tur döndükten sonra, konuşulanları hazmetmek ve sonraki turda söyleyeceklerimizi planlamak için bir 10 dakika kadar mola verirdik. Toplantı yerimiz çoğunlukla Bilkent Ankuva’da şimdilerde daha çok bir pub havası veren bir kahveciydi. Gelen misafirlerimize, bütçemiz o kadarına yettiği için yarımşar bardak kahve ısmarlardık. Böyle okumak, yazmak ve paylaşmak için bir araya gelen, kahve içip bir disiplin içinde muhabbet eden insanlar olduğumuz için yaptığımız bu işe Kahveli Kumpanya adını vermiştik.
En azından kendi adıma konuşacak olursam, Kahveli Kumpanya çok faydalı bir etkinlik oldu benim için. Ama bununla sınırla kalmadık. Daha çok yazmayı ve paylaşmayı seven arkadaşlarımla bir de web sitesi kurmak istedik. İsmi akılda kalıcı olsun, domaini kolay olsun diye araştırırken, kumpanya’nın boşta olduğunu gördük ve hemen satın aldık. Daha önce, yine Kahveli Kumpanya’ya gelip giden arkadaşlarımızla bir web sitesi yayımlama deneyimimiz olmuştu. Hemencecik bir tasarım yapıp, içerik üretmeye başladık.
Unutulmuş Bir Posta Kutusundan Çıkanlar
Neyse efendim, amatör bir şekilde bu web sitesinde yazıp paylaşırken, şimdilerde mesleğim olan ve aslen 11-12 yaşlarında iken başlamış olduğum web tasarım işinin inceliklerini de öğrenmeye başlamış oldum. Bir domain aldığınız zaman, o domaine ait e-posta adresleri alabildiğimizi öğrendim ve bir heyecanla hemen kendi domainimize ve ismimize ait e-posta adresleri açtık. Aradan aylar geçti, ben cPanel’in sağını solunu karıştırırken o domaine yönlendirilmiş ama hedefini bulamamış e-postaların farklı bir posta kutusunda depolandığını fark ettim. Bu posta kutusu birkaç ay içerisinde yüzlerce e-posta ile dolup taşmıştı, ancak hedef e-posta adresleri bize ait değildi. Bir tanesi mesela nazerayda@kumpanya… idi. Araştırdım, taraştırdım ve bizden birkaç yıl önce bu domain’in başkaları tarafından kullanıldığını, onların döneminde açılmış olan adreslere gönderilen e-postaların şimdi de bizim hedefsiz e-posta kutumuza düştüğünü anladım.
Çok çeşitli e-posta adresleri vardı, bugün aklımda kalan kumpanya@kumpanya… ile nazerayda@kumpanya… En nihayetinde bir başkasının mahremidir diye, e-posta içeriklerine bakmak istemedim ama konu başlıklarından anlaşıldığı üzere, bunlar zamanında abone olunmuş ve sistemlerden silinmemiş e-bülten mesajlarıydı. Bu domainin bizden önce başkaları tarafından kullanıldığını öğrenmek ve bugün o posta kutularına hâlâ mektupların geldiğini görmek, sahafvari bir merak ve heyecan uyandırmıştı. Ben de başladım dijital hafiyeliğe.
Kumpanya ve Naz Erayda
Internet Archive platformunun WaybackMachine uygulaması üzerinden o sitenin eski görüntülerine ulaştım. Basit bir Google aramasıyla Kumpanya ve Naz Erayda hakkında da bilgi edindim. Kumpanya, meğerse Kerem Kurdoğlu ve Naz Erayda’nın 1991 yılında kurduğu ve 2006 yılına kadar çalışmalarına devam eden tiyatro topluluğunun adıymış. Bahsi geçen domaini uzun yıllar onlar kullanmışlar, aradan on yıldan fazla bir süre geçtikten sonra da biz satın alıp kullanmaya başlamışız.
Ben bu bilgilere ulaştığım sıralarda Naz Erayda, Bilgi Üniversitesi’nde öğretim elemanı olarak çalışıyormuş. İletişim bilgilerini bulup, kendisine e-posta gönderdim. “Hocam, böyle böyle sizin eski e-postalarınız bize geliyor, haberiniz olsun” dedim. Bizim yaptığımız çalışmaları anlattım, “kumpanya… domainini artık biz kullanıyoruz hocam” dedim. Sağolsun, Naz Erayda Hocamız da çok sıcak kanlı bir şekilde cevap verdi, hatta özel olarak görüşmek için o zaman beni İstanbul’a bile davet etti. Ailevi sebeplerden gidemedim, cevap dahi veremedim. O nazik tekliflerine geri dönüş yapamamamın burukluğunu bugün hâlâ yaşarım.
Karanlıkta Koşanlar
İşte o zamanlarda Naz Erayda kimdir, necidir diye internette araştırırken; hikâyesini Ahmet Ümit’in yazdığı, başrollerinde Uğur Yücel, Haluk Bilginer ve Köksal Engür’ün bulunduğu, yönetmenliğini yine Uğur Yücel’in yaptığı ve ilk defa 2001 yılında TRT’de yayımlanmış bir diziye rastladım: Karanlıkta Koşanlar. Naz Erayda, bu dizide, yaşadığı travma sonucunda kendini kendi içerisine kilitlemiş ve hiç konuşmayan Muallâ karakterini oynuyor. Nasıl bulurum da bu diziyi izlerim diye düşünürken, dizinin Flash TV’de yeniden yayımlandığı zamanlarda alınmış ekran görüntüsünün YouTube’a konulduğunu gördüm.
Görüntü kalitesi düşük, bazı kısımları atlanmış, ses biraz cızırtılı… Üstelik dizi bayağı eski, görüntü yönetmenliği ve müzikler bugün alıştığımız standartların çok altında. Usta oyuncuların harika performanslarının yanında o dönem henüz genç ve tecrübesiz sayılabilecek bazı oyuncuların performansları biraz göze batıyor. Benim gibi “aslolan hikâyedir” diyenler içinse tüm bu eksikliklerin hiçbir önemi yok. Aslolan hikâyedir, ve Ahmet Ümit ile Uğur Yücel bu dizide mükemmel bir polisiye yazmışlar. Sadece on bölüm sürmüş olan bu diziyi akşam vakti keşfedip, sabaha doğru gözümü bile kırpmadan bitirmiş buldum kendimi.
Uzun uzun anlatmayacağım diziyi… Yalnızca Uğur Yücel’in hayat verdiği Nevzat karakterinin, Naz Erayda’nın hayat verdiği Nevzat’ın eşi olan Muallâ’ya söylediği ve izleyenin ruhuna kadar işleyen bir sözü paylaşmak istiyorum: “Duyuyorsun beni değil mi Muallâ?”
Karanlıkta Koşanlar TRT İzle’de!
Aradan yıllar geçti. Polisiye bir hikâye olmasına ve sonunu bilmeme rağmen aklıma estikçe açar izlerim Karanlıkta Koşanlar’ı. Uğur Yücel’in, Haluk Bilginer’in, Köksal Engür’ün milenyumun başlarındaki halini görmek; Yiğit Özşener’in, Devin Özgür Çınar’ın, Selin Gülel’in gençlik performanslarını izlemek; geçtiğimiz sene bu uğursuz Covid hastalığından kaybettiğimiz rahmetli Altan Karındaş’ın (Dürnev Hanım) “Şekerciğimm” demesini duymak, ama en çok da Muallâ’nın eşi Nevzat ile olan olağanüstü iletişimini tekrar tekrar hayretle seyretmek için…
Birkaç gün önce Twitter’daki TRT Arşiv hesabı paylaşmış, “Karanlıkta Koşanlar dizisi tüm bölümleriyle TRT İzle’de.” ODTÜ’den Besim Can Hocamız alıntılayarak paylaşmış: “Her sene bir kez izlerim…” Altına da Nevzat’ın, eşi Muallâ’ya “Duyuyorsun beni değil mi Muallâ? Duyuyorsun” dediği sahneyi koymuş. Gece saat 2 gibi bu Besim Hocanın tweet’ini görünce, tabii önce Karanlıkta Koşanlar’ı artık rahatça ve kaliteli bir hâlde izleyebileceğimi öğrenip sevindim. Sonra da Kahveli Kumpanya’dan Karanlıkta Koşanlar’a kadar, burada anlatabildiğim ve anlatamadığım onlarca şey geldi aklıma. Uykum da kaçtı tabii. Ben de kalkıp diKraft’a bu yazıyı yazmaya karar verdim. Şu anda saat sabaha karşı dört buçuk.
Hadi Allah rahatlık versin. 🙂