Ayşenur’la Olimpos seyahatimizde çektiğimiz binlerce fotoğraftan özenle seçtiğimiz, düzenlediğimiz ve paylaşıma hazır hâle getirdiğimiz tam 101 fotoğrafı, bu fotogaleride sizlerin beğenisine sunuyorum.
Bu sitedeki yazılı, işitsel ve görsel içeriklerimizin tüm hakları saklıdır. Yazılı izin olmadan kullanılamaz.
Başlarken…
Paylaşmak istediğim bu 101 fotoğrafı belirli bir akışa göre yerleştirmek istedim. Ama en başta özellikle bizim çok sevdiğimiz, çok hoşumuza giden ve zor ışık şartlarında çekilmiş beş fotoğrafı ve hemen ardından da batmaya hazırlanan güneşin havada bıraktığı mükemmel renkte benim çektiği ve Ayşenur’un konusu olduğu üç portre fotoğrafını paylaşmak istedim.
Olimpos gezimizde bizi en çok zorlayan şeylerden biri ters ışıkta fotoğraf çekmekti. Ters ışıkta çektiğimiz fotoğraflarda kendimiz adeta bir siluet olarak çıktık. Fakat bu, arka planda kalan manzarayı, özellikle bulutları daha da güzel ve keskin gösterdi.
Antik Kentin içerisinde keyifle kaybolurken neredeyse ışık almayan patikalardan geçtik. Karanlıkta çektiğimiz fotoğrafların bu kadar güzel sonuçlanacağını hiç tahmin etmemiştik. Kırmızı tişörtüm ise bu karanlıkla mükemmel bir kontrast oluşturdu.
Kimi zaman ağaçlar kimi zaman Antik Kent içerisindeki yapılar bizim doğal difüzörümüz oldu. Işığı o kadar güzel dağıttılar ki… Antik Kentin insanı büyüleyen ortamı ve ışık bir araya gelince en poz veremez insan bile, sanıyoruz içgüdüsel olarak, poz vermeye başlıyor.
Antik Kente Girmeden Olimpos
Fotoğraflarımızın büyük çoğunluğu Antik Kent içerisinden. Onlara girmeden evvel, Antik Kent’in dışında Olimpos ve çevresinde çektiğimiz birkaç fotoğrafı paylaşmak istiyorum.
Varuna’da, nar ve limon ağaçları altında, kaşarlı gözlemelerimizi silip süpürülmek üzere masamızda beklerken fotoğraf çekmeyi ihmal etmedik.
Kahvesiz yaşayamayangillerden olduğumuz için Olimpos’taki gözde mekanlarımızdan biri Beaver Coffee oldu. Kahveleri oldukça güzel ve lezzetliydi. Kahveleri kadar mekân tasarımlarını da beğendik.
Tüm gün gezmenin tozmanın ve fotoğraf çekmenin yorgunluğunu akşam vaktinde Olimpos Likya Bar’da canlı müzikle attık. Doğu Arıkan’ın performansı sırasında ellerim yine boş durmadı ve neredeyse sıfır ışık altında birkaç güzel poz yakalamaya çalıştım.
Bizim vaktimiz kısıtlı olduğu için Olimpos dışı birçok aktivite arasından yalnızca bir Yanartaş turuna katılabildik. Ortamda ışık olarak sadece tura katılanların elindeki fener ışıkları, gökyüzündeki ay ve yıldızlar ve kayaların arasından süzülen ateşler vardı. Bu yüzden fotoğraflar oldukça karanlık çıktı.
Olimpos Antik Kentinden Manzaralar
Antik Kent içerisindeki fotoğraflarımıza bir giriş mahiyetinde tam altı tane manzara fotoğrafımız var. Bunlar aynı zamanda Olimpos ve civarının topografik yapısını göstermeleri açısından da oldukça kıymetli. Sarp kayalıkları ve maki bitki örtüsünü görebilirsiniz.
Gökyüzüne yükselen dağlar ve dağlara eşlik eden ormanlık alanlar Olimpos’a gelmiş birçok kişi gibi bizim için de görsel şölendi.
Antik Kent’e doğru bu görsel şölene suyun kendisi de ekleniyor. Bu yüzden Olimpos’ta kaldığımız her gün, aksatmadan Antik Kent’in içerisinde yürümeyi, kaybolmayı ve fotoğraf makinelerimize sarılmayı ihmal etmedik.
Portreler
Olimpos seyahatimiz aynı zamanda baş başa ilk tatilimiz de olduğu için, en güzel en keyifli fotoğraf konularımızdan biri de portreler oldu. Ayşenur bol bol benim fotoğraflarımı çekti, ben de bol bol Ayşenur’u 🙂
Antik Kent içerisindeki yapıların birçoğunda bu tarz ahşap pencereler vardı. Pencereler arasından anlık karşılaşmalarımızda hemen birbirimizi fotoğrafladık. Ahşap pencereler fotoğraflarımızın çerçevesi oldu kendiliğinden.
Bazen de çerçevelerimizi kendi ellerimizle oluşturduk. 🙂
Soluklanmalarımız arasında Said’in kamerası yine çalışıyor. Ben de ondan en doğal pozlarımı esirgemiyorum tabii.
İki Bin Yıllık Tarihin İçinde
Bu çok farklı bir deneyim. Daha önce de ören yerlerine gitmiştik, müzeler gezmiştik. Ama böylesine denk gelmemiştik. Burası içine girip gezip çıkacağımız bir yer değildi. İçinde kaybolacağımız bir yerdi. Kaybolduk da…
Bir zamanların sokaklarına çıkan ahşap kapılar… Turistçiliğimizi layıkıyla oynadık ve kapıların önünde poz vermeyi ihmal etmedik.
Kimi zaman belirli aralıklardan kendisini gösteren manzaranın önünde poz verdik kimi zaman o aralıkların ardında biz vardık.
An be an kapı önü pozları…
Antik Kentte Akarsu ve Göletler
Bu kent su ile var olan bir kent. Batı-Doğu yönünde akan bir akarsu ve havzası Doğu’da Akdeniz’le buluşuyor. Deniz harika tabii ama bu akarsu havzası içerisinde oluşan küçük göletler de buz gibi serin sularıyla mükemmel bir rahatlama ve keyif imkanı sunuyor.
Bu küçük göletleri insansız yakalayabilmek çoğu zaman zor oldu. Burada bizim fotoğraflarımız olmasa da çelik gibi suya biz de kendimizi bıraktık.
Akarsuyun üzerinde bir köprü işlevi gören bu ağacın üzerinde fotoğraf çekinmek için ziyaretçiler kuyruk dahi oluşturuyordu. Bir günümüzü özellikle burası için ayırdık. Bu fotoğrafları suyun üzerindeki taşlara basarak ve dengede kalmaya çalışarak bir miktar zorlukla çektik. Peki bu zorluğa değdi mi? Kesinlikle evet.
Suyun içerisinde saatlerce debelendik, poz vermeye çalıştık, düşük ışıkta az biraz görüntü yakalamaya çalıştık. Ne kadar yorucuysa o kadar eğlenceliydi.
Olimpos Nehrinin Kuzeyinde
Gişelerden ören yerine girince karşımıza çıkan yer akarsuyun kuzey yakası. En kolay gezilen yer burası olduğu ve denize giden yol üzerinde bulunduğu için en kalabalık ve turistler için en kolaylaştırılmış yer de burası. Yine de derinlere indikçe daha az insanlı yerler keşfetmek mümkün olabiliyor.
Kentin dar sokaklarında dolanırken lensimize takılanlar… Kent içerisindeki en büyük yapılardan biri önünde ben, burayı nasıl fotoğraflayacağımı düşünüyorum. Ayşenur’un da öyle hoşuna gitmiş ki benim bu düşünceli halim, kaçırmamış ve hemen deklanşöre basmış. O fotoğraf ve nehrin kuzeyinden diğer fotoğraflar…
Ayşenur: “Olimpos benim fotoğrafçılık stajım oldu. Biraz Said öğretti, biraz kendim deneyimledim. Fotoğraflamayı en sevdiğim şeyler de genelde bu lahitler oldu. (Tarihçiliğim ağır bastı anlayacağınız.)”
Buradaki lahit bambaşkaydı. Ayrıntıları Yüzüklerin Efendisi’nden fırlamış gibiydi. Ben büyülenmiş gibi fotoğraf çekerken Ayşenur beni yakalamış, Ayşenur büyülenmiş gibi fotoğraf çekerken ben de onu yakaladım.
Benim en sevdiğim pozlardan birkaçı oldu bunlar. Öyle karanlık, öyle karanlıktı ki ortalık, müthiş bir hevesle çektiğim fotoğraflara kameranın ekranından bakınca siyah denilebilecek bir karanlığın üzerinde bir kayalıktan fazlasını göremedik. Ayşenur tam hayal kırıklığına uğrayacakken “Post-process’i bekle” dedim. Bilgisayara atıp fotoğrafları açmaya başlayınca bu aşağıdaki harika fotoğraflar ortaya çıktı bir anda.
Nehrin Kıyısında Pencereli Yapı
Olimpos Antik Kenti’ne girdiğimiz daha ilk gün burası dikkatimizi çekti. Hemen ajandamıza ekledik ve buraya gelmek, fotoğraflar çekmek için gün saymaya başladık. Ama ajandamızdan daha önce bir gün, mutlu bir tesadüfle, yürüyüş rotamız üzerinde bir anda kendimizi bu yapının içinde buluverdik.
Konumu itibariyle en dikkat çeken yapılardan biri bu. Denize giden yolda, sağda bir anda bütün ihtişamıyla beliriyor. Oraya ulaşmak için incecik akan çaydan geçmek gerekiyor tabii. İnsanların çok azının buraya geçerek buranın tadını çıkardığını görmek bir yandan üzücüydü, bir yandan bu koca bina bize kaldığı için sevindiriciydi.
Pencereli yapının, tabii ki, en çok pencerelerinde vakit geçirdik. Şimdilik buradan sadece üç poz paylaşıyoruz.
Pencereli yapının arkasındaki kalıntılara ulaştığımızda güneş gittikçe alçalıyordu. Ağaçların gölgeliği de eklenince çok güzel iki düşük ışık pozu yakalayabildik.
Pencereli yapıdan çıkıp dönüş yoluna geçmek için ayakkabılarımızı çıkarıp terliklerimizle birlikte nehir yatağından geçmek zorunda kaldık. Buz gibi suyun verdiği serinliğe güzel pozlar yakalamanın keyfi eşlik etti.
Nehrin Güneyinde Gezinti
Yukarıda bahsettiğim pencereli yapı aslında akarsuyun güney kıyısında kalıyor. Hemen alttaki fotoğrafta göreceğiniz taş yığını ise aslında kuzey yaka ile güney yakayı bir zamanlar birbirine bağlamış olan köprünün ayağı. Buranın güneyine inince ziyaretçileri daha zorlu ve daha az insan eli değmiş patikalar karşılıyor. Bizim için sürprizlerle dolu bir yolculuk oldu.
Nehrin güneyindeki gezintimizden kadrajımıza yansıyan bazı pozlar…
Olimpos Antik Kenti’nin güney yakasındaki gezintimizde en çok dikkatimizi çeken şeylerden biri bu lahit oldu. Lahit ve çevresindeki yazıtlar gerçekten çok ilgi çekici. Okuyabilmek isterdik.
Vakit geçirmekten en çok keyif aldığımız noktalardan bir tanesi Antik Tiyatro binası ve özellikle buranın kapısı oldu.
Olimpos tarihî güzelliklerinin yanında doğal güzelliklere de ev sahipliği yapıyor. Yol üzerinde dikkatimi çeken iki noktanın fotoğraflarını paylaşıyorum. (Ağacın üzerine kazınmış yazılar, yüreğimize kazınmış kadar acıttı canımızı.)
Sonsöz: Kameralarımız ve Biz
Olimpos seyahatimizden sizlerle paylaşacağımız son fotoğraflar… Merak edenler için ekipman bilgimizi de paylaşalım. Daha çok Ayşenur’un kullandığı kamera, Sony a6000 APSC aynasız kameraydı. Bu kamerayla birlikte neredeyse hep Sigma 30mm f/1.4 lens kullandık. Ben, daha çok video çekmek üzerine tasarlanmış kameramız Sony ZV-E10 APSC aynasız makineyi kullandım. Bunda da yine Sigma’nın ünlü triosundan 16mm f/1.4 lens kullandık. Fotoğraflarımızın tamamı elde çekildi ve doğal ışıklar dışında hiçbir ekstra ışık kaynağı kullanmadık.
Trekkinglerimiz sırasında nedense bol bol Süpermen pozu verdim. Çoğunu bu fotogaleriye alamadım tabii. Son fotoğraflarla birlikte Süpermen pozlarımı da paylaşıyorum. 🙂
Olimpos yolculuğumuzda en yakın arkadaşlarımız kameralarımızdı. Bu fotogaleriyi de kameralarımızla verdiğimiz birer poz ile bitirmek istedik.
Olimpos Günlüğü
Olimpos seyahatimizle ilgili Ayşenur çok ayrıntılı bir seyahat yazı dizisi hazırladı. Olimpos’a nasıl gidilir, ne yenir ne içilir, nasıl zaman geçirilir, yanınıza neler almalısınız gibi çok önemli sorulara cevap bulduğumuz bu yazı dizisine Ayşenur’un blogundan ulaşabilirsiniz: